Tarımda Kimyasal İlaç Kullanımının Sosyal ve Çevresel Boyutları
Günümüz modern tarımının gereksinimlerinin arasında görülen tarım ürünlerinde kimyasal ilaç kullanımı uygulaması, her geçen gün daha fazla geçerlilik kazanmaktadır. Söz konusu ilaçlama yöntemlerinin çevre ve insan sağlığı üzerindeki etkileri sürekli gündeme gelmekte ancak bunun için gerekli adımlar veya insanların bu konudaki bilinç durumlarının ne seviyede olduğuna dair henüz cevapları netleşmemiş sorular mevcut.
Günümüz tarımında önemli bir yerde olan pestisit uygulaması hakkında, geçmişten günümüze kadar birçok araştırma yapılmıştır. Ancak ülkemiz açısından bu araştırmalar hem sınırlı olarak, hem de oldukça yerel bölgelerde yapılıyor olmasından ötürü, sonuçların ne kadar gerçeği yansıttığı bilinmiyor. Türkiye’de birim başına kullanılan ilaç oranı aslen diğer ülkelere kıyasla daha düşük seviyede olmasına rağmen bu oran maalesef çiftçilerin almış oldukları zirai eğitimin ve kullandıkları kimyasal ilaçlar üzerindeki bilincin farklı olması sebebiyle kontrolsüz ilaç kullanımı neticesiyle kendisini göstermektedir. Yani bir bölgede oldukça düşük seviyede kimyasal ilaç kullanımı yapılabilirken diğer bölgede sınırın fazlasıyla üstünde ilaç kullanımı söz konusu olabilmektedir. Bahsetmiş olduğum üzere bu ilgili oranların bölgeden bölgeye değişmesindeki asıl unsur çiftçilerin, deneyim ve ilaç kullanımı konusunda ilaç üreticisinin direktiflerine bağlılık durumu etki göstermektedir.
Kimyasal ilaçlama yoluyla, gelişmekte olan bir ülke sayılan Türkiye’de entasile ve verimlilik dengesi birbirlerine yakınlaştırılabilmekte ancak çevre kirlenmesi, ilaçların toprak altında birikmesi yahut kalıntı bırakması çevrede yaşayan ve tüketim sağlayan canlılar açısından zehirlenme riski yaratmaktadır.
Günümüz tarım dünyasında dahi çevre bilinci konusunda insanların daha bilinçli hale gelmesine karşın, pestisit uygulamaları haricindeki diğer uygulamaların oranı %5 i geçmemektedir.
1-Türkiye, AB ve ABD arasındaki zirai ilaç kullanım farklılıkları:
a)Avrupa Birliği:
-AB’nin kuruluşundan 2000 yılına kadar tarım ilaçları hususunda 91 yönerge çıkarılmıştır. 1974 yılında çıkarılan yönerge ile birlikte ilk defa gıda maddeleri üzerinde yer alan kimyasal tarım ilaçlarının kalıntıları üzerinde bir değerlendirme yapılmış ve ilgili değerler kamuoyuna duyurulmuştur. 1974-2000 arasında ise 32 önerge çıkarılmış olup bunlardan örnek olarak 1996 yılında yer alan önergede 41.000 adet gıda üzerinde yapılan araştırma neticesinde, ilgili gıdaların %60 ında pestisit saptanmamış, %37 sinde düşük seviyede saptanmış ve kalan %3 lük kesimde sınırın üstünde bir seviyede pesitist kalıntısı saptandığı görülmüştür.
-AB’nin çevre sorunlarına dair yaşadığı meselelerin asıl çıkış noktası 1957 tarihli Ortak Tarım Politikaları gelmektedir. Bunun nedeni ise o dönemde tarımda artış ana hedef olarak belirlendiğinden ötürü, çevresel etkiler üzerine odaklanılmamış olmasıdır. 1960 sonrasında modern tarım anlayışının gelişmesi sebebiyle yine çevre sorunları büyük ölçüde devam etmiş, hatta aşırı ve hatalı kullanımın getirmiş olduğu sorunlardan ötürü, doğal kaynakların çoğunluğu tahribata uğramıştır. 1970’lerde ise çevre sorunlarına karşı çözüm arayışları gündeme gelmiştir. Bu dönemde sırasıyla Birinci, İkinci ve Üçüncü Çevre Eylem Programları düzenlenmiştir. Birinci Çevre Eylem Planı, ekolojik dengenin sağlanması ve doğal kaynakların düzenli kullanımı gibi konular üzerinde durmuştur. İkinci Çevre Eylem Planı ise birinciyi tamamlar nitelikte olup, bu düzenlemelerin mali boyutunu göz önüne sermiştir. Günümüz çevre politikasının, birincil kuralı olan “Kirleten Öder” kuralı, ilgili plan doğrultusunda oluşmuştur. Aynı zamanda kamuoyunun bilinçlenmesi açısından bu dönemde çalışmalar yapılmıştır. Üçüncü Çevre Eylem Planı ile birlikte günümüzde işlevini sürdüren “Çevre Etki Değerlendirmesi” uygulaması geçerlilik kazanmıştır. Temiz teknoloji ve gelişmekte olan ülkelere çevresel yardım esası bu dönemde getirilmiştir.
-Günümüz AB uygulamasına bakıldığında, ruhsatlandırma ile birlikte ilgili işlemlerin yürütüldüğü görülmektedir. İlgili kimyasal ilaçlara ruhsat verilebilmesi için oldukça uzun bir süreç gerekmektedir. İlgili departmandan ruhsatlandırma çalışmalarına başlamak için onay geldikten sonra, ilgili ülkeye bu çalışmaların geri kalanını yapması için havale edilmektedir. Başlangıçta sınırlı olan AB ülkelerinde yer alan bu sistem, zamanla yeni ülkelerin katılımı ile daha sabit ve homojen bir uygulama halini almıştır. Bu konuda Fransa ve Finlandiya’dan örnek vermek gerekirse; Fransa yıllar süren araştırma ve deneylerin ardından, geçici süreliğine ruhsatlandırma yapmaktadır (10 yıllık). Finlandiya ise bunun yanında, toksikolojik sorunların söz konusu olması halinde, Finlandiya Sağlık Bakanlığının direktifleri ile birlikte ilgili çalışmalar için nasıl bir yol izleneceğine dair bilgileri edindikten sonra ruhsatlandırma çalışmalarına başlamaktadır.
-Günümüz AB ülkelerinde, pestisit kullanımının giderek azaldığı ve ilgili ülkelerde yer alan üreticilerin bilinç sahibi olduğu, grafiklerden anlaşılmaktadır. Hem ilaç kullanımında olan azalma eğilimi, hem de var olan ilaçların daha bilinçli kullanımına dair olan veriler bize gelecek yıllarda pestisit uygulamasının etkisini azaltacak biçimde yavaş yavaş sonlanabileceğini göstermektedir.
2)Amerika Birleşik Devletleri:
-ABD açısından ise pestisitler 40 yıldır aktif olarak kullanılmaktadır. Dünyada kimyasal ilaç kullanımında en fazla parayı ABD harcamaktadır. Ancak yalnızca kimyasal yöntemleri değil, aynı zamanda diğer mücadele yöntemlerinin de aktif şekilde uygulandığı görülmektedir.
-Pestisitler ilk başlarda tarımsal üretimde önemli bir mücadele aracı olarak görülmekteydi. Ancak daha sonradan insan üzerindeki olumsuz etkileri, yeni mücadele yöntemlerinin araştırılması konusunda daha fazla önem kazanmıştır. 1995 yılında Ulusal Araştırma Komisyonunun kararıyla birlikte, pestisitlerin yerine kullanılabilecek alternatif mücadele yöntemleri için araştırmalar başlamıştır.
-ABD’de yer alan farklı kurumların bir araya gelmesiyle birlikte, Entegre Tarımsal Mücadele (IPM) adı altında, mücadele yöntemlerinin birlikte uygulanması, maliyesi ve zararlarının minimize edilmesi için farklı bir yaklaşım uygulanmaya başlanmıştır. IPM, yüksek rekabete dayanan tarımsal üretim, güvenli ve sağlıklı, çevreye zarar vermeyecek biçimde işlev gösterme şeklindeki bir politika olarak tanımlanabilir. Bu uygulamayla birlikte 2000 yılına kadar pestisit uygulamalarının yerine geçecek hale büründürme amacı taşımaktaydı.Tek tek tüketici düzeyi yerine, tarımsal mücadele programının özellikle bölgesel yönden olması ABD’de oldukça iyi sonuçlar alınmasını sağlamıştır.
3)Türkiye:
–Türkiye’nin 2002-2009 yılları arasındaki pestisit kullanım grafikleri incelendiği zaman, kimyasal ilaç kullanımının azalmaya başladığı görülmektedir. Bunun nedeni ise çevre bilincinin, bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de gelişmeye başlaması olarak yorumlanmaktadır. Aynı zamanda ilk olarak atılımı ABD’de görülen Entegre Mücadele yönteminin ülkemizde benimsenmeye başladığını görmekteyiz.
-Türkiye’de ilaç kullanım oranının büyük bir kısmı Akdeniz ve Ege bölgelerinde gerçekleşmektedir. Bu bölgelerdeki tarım ilacı kullanım oranı bütün ülkenin %85’ini teşkil etmektedir. Bu sebeple dünyanın geri kalanına nazaran ülkemizde pestisit kullanımı verisel olarak daha az görülmektedir.
-Türk çiftçisinin uygulamış olduğu tarım uygulamaları, diğer dünya ülkeleri ile kıyaslandığında oldukça az bir oranda ilaç kullanımı olduğunu göstermektedir. Bu aslında avantajlı bir durum olarak görülürken, çiftçilerin bilinçsiz bir şekilde ilaç kullanması, bizi kimyasal ilaç kullanımının daha fazla olduğu ülkelere kıyasla büyük oranda tehlikeye sokmaktadır.
-TÜİK verilerine bakıldığı zaman, ülkemizde hızla artan nüfus yoğunluğu olduğu görülmektedir. 2023 verilerine göre Türkiye nüfusu 85 milyondan fazladır. Bu sayı TÜİK 2025 tahminine göre 89 milyona kadar çıkacaktır. Artan nüfusun getirdiği zorunluluklardan birisi, o ülkede yaşayan bireylerin gıda ihtiyaçlarının karşılanmasıdır. Bunun için nüfusla orantılı bir biçimde tarım yapılması, devletlerin izlemesi gereken birincil politikalarından birisidir. Ancak ülkemizdeki bu hızla artan nüfusa karşı üretici cevap verirken zorlanmakta ve arz-talep dengesini sağlamak açısından çevre bilincini ikinci plana atmaktadır. İnsan sağlığının ikinci plana atılması ile birlikte ülkemizde sağlık açısından büyük sorunlar yaşanmaya başlamıştır. Türk halkının sağlık konusunda, gelişmiş ülkelere kıyasla oldukça daha kırılgan bir yapıda olmasının sebepleri arasında, kimyasal ürünleri bünyesinde barındıran ve düşük dozları barındırmasına rağmen onları sürekli olarak tüketerek sağlık standartlarını düşürmesi örnek olarak gösterilebilir.
2-Zirai İlaç Kullanımının Tarım İşçilerine Etkisi:
–Türkiye gibi tarım ve hizmet sektörleriyle öne çıkan ülkeler düşünüldüğünde, bu iş kollarında çalışan işçi sayısının fazla olması, gerekli mevzuatlarda işçi sağlığı açısından düzenleme getirilmesi yönünde düzenlemeleri mecbur kılmaktadır. Tarım işçileri, çalışmaları esnasında maruz kaldıkları zirai ilaçlar sebebiyle fiziksel, biyolojik, ergonomik, ve psikososyal yönden birçok etkene maruz kalmaktadırlar. Bu sebeplerden ötürü işçilere gerekli şekilde bir koruma ortamı hazırlanması gerekliliği göze çarpmaktadır. 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile birlikte tarım işçileri de bu kapsama alınarak ilgili işçilerin sağlık sorunlarına yönelik problemleri bir nebze bile olsa giderilmeye çalışılmıştır. Ancak buna rağmen detaylı bir mevzuat olmaması, ilgili tarım işçilerinin sağlık sorunlarına yeterli çözümü sunmamaktadır.
-Zirai ilaçlara maruz kalınması durumunda akut, kanserojen, immünülojik, nörotoksik yönde, birçok farklı şekilde hastalığa maruziyet söz konusu olunmaktadır. Bu ağır etkiler göz önüne alındığında gerekli düzenlemelerin kapsamlı bir biçimde ele alınması hususu çok daha fazla önem arz etmektedir.
-Zirai ilaçlara maruz kalma durumu ağız, solunum ve deri yolu olmak üzere üç farklı şekilde gerçekleşebilmektedir. Ağız yolu ile bulaşma durumu genel olarak dikkatsizlik sebebiyle kendini göstermektedir. Kirlenmiş veya temiz olmayan ortamda yeme-içme eylemi gösteren işçiler, bu yolla kimyasal ilaçlara maruz kalmaktadırlar. Solunum yolu maruz kalma durumu ise daha çok ilaçların toplanması, depolanması gibi aşamalarda maruziyet yaratmaktadır. Ortamda bulunan toz ve buharların solunması yoluyla gerçekleşir. Bu durum, özellikle buharlaşma özelliği yüksek seviyede olan ilaçlarda söz konusu olmaktadır (Fumigant). Son olarak ise zirai ilaçların en çok maruziyet yarattığı “deri yolu ile bulaşma” durumudur. Özellikle sıvı halde bulunan pestisitlerin, deri ile teması sonucunda hızla emilmesi nedeniyle söz konusu olmaktadır. Vücudun farklı bölgelerinde emilme hızı farklılık göstermektedir. (Örnek olarak) Ön kolun, kasıklara oranla 11 kat hızlı emilim sağlaması söz konusudur.
-Tarım işçileri açısından değerlendirildiğinde zirai ilaçlar hafif etkilenmelerden, ölümcül zehirlenmelere kadar birçok şekilde etki edebilmektedirler. Üreme sisteminde bozukluk, yumuşak doku kanseri, lösemi vb. farklı hastalık tiplerine sebep olabileceğinden ötürü, ilgili düzenlemelerin dikkatli yapılması ve çalışanların bu konudaki bilinçlerinin arttırılması gerekmektedir. İş sağlığı açısından gerekli değerlendirmeler genel olarak iş ortamı üzerinde uygunluk denetimi yoluyla yapılmaktadır. Ancak bilinçli işçilerin varlığı hem kendilerine, hem de tüketiciye, sağlık açısından pozitif bir ortam yaratır. Bu sebeple ilgili hususların her şekilde, dikkatli bir biçimde ele alınması elzem niteliktedir.
3-Zirai İlaç Kullanımının Tüketiciye Etkisi:
-Pestisitler hem insanlar hem de doğa açısından oldukça fazla zarar teşkil eden bir uygulamadır. Bu sebeple ilgili maddelerin kullanımı sırasında kontrol altına alınması gereken hususlar mevcuttur. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre dünya çapında pestisit kullanımından ötürü yaklaşık 1 milyon kişi zehirlenmekte ve bu sayının yaklaşık 20.000 kadarı ölüm sonucuyla karşılaşmaktadır. Pestisitlerin insanlara olduğu kadar hayvanlara da zararları mevcuttur. Hayvanlarda da insanlarda olduğu gibi ani ve yavaş ölüme sebep olmaktadırlar.
-Sebze ve meyve gibi gıda ürünlerinde, söz konusu pestisitler gıda üzerinde kalıntı bırakmaktadır. Beslenme yolu ile insan vücuduna geçtiği takdirde pestisitler, süt ve yağ dokularında birikirler. Buralarda birikmesinden ötürü hamile kadınlardan çocuklarına geçiş olmaktadır. Kanında kimyasal ilaç bulunan kadınların meme kanserine yakalanma olasılıkları, diğer kadınlara göre 4 kat daha fazladır. Aynı zamanda maruziyet oranın gerekenden yüksek olması durumunda, kadınların erken doğum veya hızlı süt kesilmesi durumu söz konusu olmaktadır. Son zamanlarda hastanelerdeki prematüre doğumlarda yaşanan artış ve devamında gelen ölümler nedeniyle genellikle hastaneler suçlu olarak gösterilmektedir. Ancak asıl sorulması gereken “neden bu artış yaşanıyor” sorusunun üzerine gidilmemektedir. Sorunun kaynağına inildiği zaman asıl sebebin sağlıksız beslenmeden kaynaklandığı görülecektir.
-Çocukların zirai ilaçlara maruz kalması durumunda ise boy kısalığı, diş çürüğü, zeka geriliği deri bozuklukları gibi birçok şekilde etki ettiği görülmüştür. Erkeklerde ise yumuşak doku kanseri ve sperm oluşumunda azalma gibi sorunların oluştuğunu, bunun yanında zaman zaman prostat kanseri şeklinde oluşum yarattığını görmekteyiz. Maruz kalınan ilaçların karaciğerde birikmesinden ötürü, her grubun kanser olma riski taşıdığı görülmektedir. Ancak sayılan bu üç grup içerisinde en çok zararı gören grupların kadınlar ve çocuklar olduğu aşikardır.
(Ülkemizde, Ege Üniversitesi bünyesinde yapılan son çalışmalara göre, DDT gibi bazı kullanımı yasaklanmış pestisitlerin anne sütüne dahi geçtiği kanıtlanmıştır. İzmir Körfezi’nde yapılan bir çalışmada da, balıklarda yine kullanımı yasak olan DDE pestisitine rastlanmıştır. Çiftliklerde kullanılan pestisitlerin yağmur suları veya yıkama suları kanalı ile denize taşındığı ve denizde çok yüksek oranda seyreldiği göz önüne alınırsa, önümüzdeki yılların en büyük sağlık problemlerinden birinin pestisit olacağı kaçınılmazdır.)
4-Sahte Pestisit Sorunu ve Yaptırımı:
–Avrupa Bitki Koruma Birliği raporuna göre, Avrupa bölgesinde bulunan pestisit pazarının %5 – %7 aralığı illegal ticaretten kaynaklanmaktadır. Bu oran bazı bölgelerde %25 e kadar çıkabilmektedir. Bu ilgili ilaçların bölgeye girişinin %86 kadarı Çin pazarından gelmektedir.
-Günümüzde kurallara uygun olarak üretilmeye başlayan pestisitlerin dahi, ilgili sahte pestisitler sebebiyle kullanımının düştüğü görülmektedir. Ancak ilgili pestisitlerin yeterli aktif madde bulundurmaması hatta bazılarında hiçbir aktif maddenin bulunmaması ve bulundurduğu katkı maddeleri sebebiyle kanserojen yapıları, Avrupa bölgesi için sorun yaratmaktadır. İlgili sebepler göz önüne alındığında, sahte zirai kimyasalların aslen kamu sağlığına tehdit yaratmakta olduğu aşikardır. Bu sebeple denetimsiz ve sahte ruhsatlandırmadan geçmiş olan pestisitlerin, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu içerisindeki, Kamu Sağlığına Karşı İşlenen Suçlar bölümünde değerlendirilmesi gerekmektedir.
-Bu noktada değerlendirilmesi gereken husus, TCK m.185 çerçevesindeki “Zehirli Madde Katma Suçu” çerçevesinde yapılmalıdır. Madde içeriğine bakıldığı zaman “İçilecek sulara veya yenilecek veya içilecek veya kullanılacak veya tüketilecek her çeşit besin veya şeylere zehir katarak veya başka suretlerle bunları bozarak kişilerin hayatını ve sağlığını tehlikeye düşüren kimseye iki yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası verilir.” şeklinde bir tanım yapılmış ve söz konusu suçun tavan ve taban cezaları belirtilmiştir. Madde içeriğine inilerek bir inceleme yapıldığında, korunan hukuki değerin, bir üst başlıkta da belirtildiği üzere “kamu sağlığı” olduğunu görmekteyiz. Buradaki korunan değer aslında somut bir kişi değil, bütün olarak toplumun sağlığıdır. Aynı madde içerisinde yer alan “kişilerin hayatlarını ve sağlığını tehlikeye düşüren” şeklindeki ifadeden, bu suçun bir somut tehlike suçu olduğu anlaşılmaktadır. Yani somut ve bariz bir biçimde tehlikenin oluşumunu sağlamaya yönelik eylemlerin tamamlanmasıyla suç işlenmiş sayılır. Aynı zamanda kanun maddesinde yer alan “zehir katarak veya başka bir suretle bozarak” ifadesi bize bu suçun seçimlik hareket suçu olduğunu göstermektedir. Ancak bozma ve zehirleme eylemleri ayrı şekilde gerçekleştirilse dahi iki farklı suç değil, tek bir suç oluşacaktır.
(Suçun oluşması için tüketilecek olan besinin hazırlanmış olması gerekir. Yenilecek veya içilecek veya kullanılacak veya tüketilecek her çeşit besin veya şeylere zehir katmak veya başka suretle bunları bozmak fiilleri farklı şekillerde gerçekleştirilebilir. Örneğin zehir, bu ürünlerin üretimine başlamadan önce üretimindeki katkı maddelerine katılabileceği gibi, üretim esnasında ve üretimden sonra ve fakat tüketimden önce de katılabilir. Burada önemli olan zehir katma fiilinin; içilme, kullanma veya tüketilme şeklinde gerçekleşecek olan genel anlamda tüketime sunulmadan önce tamamlanmış olmasıdır. Zehirin niteliği ve miktarı suçun oluşmasında engel teşkil etmez. Yine zehirin katılış şekli, yeri ve zamanı suçun oluşmasında engel teşkil etmez.)
Stj. Av. Umutcan Ovayolu
KAYNAKÇA:
–Altıkat, A., Turan, T. ve Ekmekyapar Torun, F. (2009). TÜRKİYE’DE PESİTİST KULLANIMI VE ÇEVREYE OLAN ETKİLERİ. Atatürk Üni̇v. Zi̇raat Fak.derg.
-Erdoğan, N. (2018). Zi̇rai̇ i̇laçların tarım çalışanları üzeri̇ne olumsuz etki̇leri̇ ve bu etki̇leri̇ azaltma tedbi̇rleri̇. Ankara Yi̇ldi̇ri̇m Beyazi̇t Üni̇̇versi̇̇tesi̇̇ Sağli̇k Bi̇̇li̇̇mleri̇̇ Ensti̇̇tüsü Yüksek Li̇̇sans Tezi̇̇.
-Koç, A., Tanrıvermiş, H., Budak, F., Gündoğmuş, E., İnan, H., Kubaş, A., & Özkan, B. (2001). Türkiye tarımında kimyasal ilaç kullanımı: etkinsizlik, sorunlar ve alternatif düzenlemelerin etkileri. Proje Raporu.
-ARSLAN, S., & ÇİÇEKGİL, Z. (2018). Türkiye’de tarım ilacı kullanım durumu ve kullanım öngörüsü. Tarım Ekonomisi Araştırmaları Dergisi.
-Gül, H., & Yalçın, N. (2017). Türkiye’de kullanılan zirai ilaçların sağlığa etkileri, Yüksek Li̇̇sans Tezi̇̇.
–Avrupa ülkelerinde Sahte Pestisit Sorunları. Hasad (Bitkisel Üretim), 2009.
–ÖZEN, M. (2011). KAMU SAĞLIĞINA KARŞI İŞLENEN SUÇLAR. Journal of Istanbul University Law Faculty, 66(2), 163-189.