Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO) – Türkiye’de Mevcut Durum ve Hukuki Düzenlemelere Kısa Bir Bakış
Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO) – Türkiye’de Mevcut Durum ve Hukuki Düzenlemelere Kısa Bir Bakış
Özet
Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO) ve ürünlerinin sosyal hayattaki kullanımının ve ticaret hacminin giderek artması nedeniyle insan sağlığı üzerinde olabilecek riskler konusunda endişeler de artmaktadır. GDO’lu ürünlerle beslenmenin veya bu ürünlerin yem olarak kullanımının toplum sağlığı üzerinde oluşturduğu riskler nedeniyle, konu hakkında sağlam bir hukuksal alt yapının ivedilikle hayata geçirilmesi gerekmektedir.
Abstract
The increasing use and trade of Genetically Modified Organisms (GMOs) and their products in social life has led to growing concerns about potential risks to human health. Due to the risks posed to public health by consuming GMO products or using them as feed, there is an urgent need for a solid legal framework on this issue.
Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO) – Türkiye’de Mevcut Durum Ve Hukuki Düzenlemelere Kısa Bir Bakış
Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO), biyoteknoloji yolu kullanılarak genetik yapıları üzerinde değişiklik yapılan ürünlerdir. Biyoteknoloji, gen aktarımı vasıtasıyla canlıların niteliklerini değiştiren ve doğal süreçlerle mümkün olmayan genetik değişikliklerin gerçekleştirilmesine olanak tanıyan bir teknolojidir. Bu teknoloji sayesinde, bir canlının genetik özellikleri başka bir canlıya aktarılabilir veya mevcut genetik yapısına müdahale edilerek yeni özellikler kazandırılabilir.[1] Çağımızda gittikçe artan biyoteknoloji çalışmaları sayesinde, birçok alanda olduğu gibi, tarım ve hayvancılık alanında da GDO ve ürünleriyle sıklıkla karşılaşılmaktadır. Artan nüfusun gıda ihtiyacının karşılanması, tarımda verimi artırmak ve açlık sorununu ortadan kaldırmak gibi ulvi gayelerle, tarımsal faaliyetlerde oldukça yaygın olarak kullanılmaya başlanan GDO’lu ürünler sayesinde, tarımsal maliyetler azalmakta, verimlilik arttırmaktadır. Ayrıca hastalıklara ve iklim değişikliklerine karşı ürünler daha dirençli hale getirilmektedir.
Bununla birlikte GDO’lu ürünlerin çevre, insan, hayvan ve bitki sağlığı üzerindeki etkileri konusunda tartışmalar devam etmektedir. Genetik yapısıyla oynanmış bu ürünlerin, doğal türlerin yok olmasına yol açtığı bilinmektedir. Ayrıca direkt veya dolaylı (GDO’lu yemlerle beslenen hayvanlar) olarak tüketildiğinde özellikle bağışıklık istemi üzerinde toksik etki yaparak insan sağlığı üzerinde zararlı etkiler oluşturduğuna dair çok sayıda bilimsel çalışmalar mevcuttur.
Bu nedenlerle insan, hayvan, bitki ve çevre sağlığı açısından koruyucu düzenlemelerin yapılması konusunda zorunluk oluşmuştur. Bu amaca yönelik çok sayıda uluslararası ve ulusal düzeyde yasal düzenlemeler yapılmış ve elde edilen yeni bilimsel veriler ışığında güncellemeler devam etmektedir. Bilimsel belirsizlikler nedeniyle ortaya çıkan/çıkabilecek risklerin önlenmesi, çevre, insan, hayvan ve bitki sağlığının korunması amacıyla yürütülen tüm çalışmalar biyogüvenlik adı altında şekillenmektedir.
Transgenik ürünler veya biyoteknolojik ürünler olarak da adlandırılan GDO’lu ürünler ile ilgili, evrensel düzeyde bağlayıcı ilk hukuk belgesi 2003 yılında yürürlüğe giren Cartagena Biyogüvenlik Protokolüdür ve Birleşmiş Milletler Biyoçeşitlilik Sözleşmesi’nin ek bir protokolü olarak hazırlanmıştır.
Türkiye 2000 yılından itibaren Birleşmiş Milletler Biyoçeşitlilik Sözleşmesi’ne dâhil olmuş ve 2003 yılında hazırlanan Cartagena Biyogüvenlik Protokolü’nü kabul eden ülkeler arasında yer almıştır.[2] Bu protokol doğrultusunda Türkiye’nin biyogüvenlik konusundaki ulusal mevzuat çalışmaları şekillendirilerek 18 Mart 2010 tarihinde “5977 sayılı Biyogüvenlik Kanunu” kabul edilmiş ve 26 Mart 2010 tarihinde 27533 sayılı Resmî Gazete ’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Aynı yıl, “GDO ve Ürünlerine Dair Yönetmelik” ile “Biyogüvenlik Kurulu ve Komitelerin Çalışma Usul ve Esaslarına Dair Yönetmelik” çıkarılmıştır. Biyogüvenlik Kanunu, gerek uluslararası temel ilkelere uyum sağlama gerekse ulusal mevzuattaki boşluğun giderilmesi bakımından oldukça önemlidir. Kanunun Biyogüvenliğe ilişkin temel esasların olduğu ikinci bölümünde, başvuru ve karar verme, risk değerlendirme ve risk yönetimi, izne tabi ile yasaklı faaliyetler, basitleştirilmiş işlem ve karar sonrası yapılacak işlemler ile ilgili düzenlemeler yer almaktadır (BiyoGK md. 3-7). Kanuna rağmen güncel uygulamalarda karşılaşılan çok sayıda tartışmalı ve toplumsal güveni zedeleyen durumlar ortaya çıkmaktadır.
Biyogüvenliğin sağlanması toplumsal sağlık açısından elzem bir durumdur ve bu konu, hukuki alanda gittikçe artan bir yer işgal etmektedir. Biyogüvenliğin sağlanması için belirlenen aşamaların sağlıklı uygulanıp uygulanmadığı idare hukukunun ilgi alanına girmektedir. Ülkemizde 5977 sayılı Biyogüvenlik Kanunu ile GDO ve ürünlerine dair başvuruya ilişkin düzenlemelere yer verilmiştir.[3] Buna göre İdare, başvuruyu bilimsel esaslara göre yapılacak risk değerlendirmesini esas alarak, değerlendirecektir. Bu çerçevede yapılacak başvurular risk ve sosyo-ekonomik değerlendirmeye tabi tutulacaktır. Risk değerlendirmesi üzerine ortaya çıkan raporlar başvuruların hakkında verilecek kararda esas alınacaktır. GDO ve ürünlerine dair başvurular üzerine verilen kararlar, idari yargıda genel yargılama usulleriyle denetlenmektedir. Söz konusu usullerle yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle (başvurunun kabul edilmesi kararının) olası iptal kararının işlemden kaynaklı zararların telafisine imkân verip vermediği hususu açıkça tartışmalı bir durum olarak halen devam etmektedir.[4]
İlgili kanuna göre idari süreç bağımsız bir kurul Biyogüvenlik Kurulu ve kurula bağlı komiteler tarafından yürütülmeliydi. Ancak 2018 yılında anılan kurul kaldırılıp, görevleri Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğü (TAGEM)’e devredilmiştir. TAGEM’in bakanlık bünyesinde bir birim olması başvuruların değerlendirilmesi sürecinde objektif ve bilimsel esasların esas alınıp alınmadığı hususunda tereddüt oluşturmaktadır. Bu ürünlere ait denetlemelerin merkezi idare hiyerarşisi dışında bir kurul tarafından yapılması kamu sağlığının korunması açısından elzem bir durumdur. ABD’de GDO’ya dair süreci, ABD Gıda ve İlaç Dairesi (FDA), ABD Çevre Koruma Ajansı (EPA) ve ABD Tarım Bakanlığı (USDA) birlikte yürütmektedir. Çevre ve canlılar üzerinde ne tür etkiler olabileceği hususu bu kurumlar tarafından incelenmektedir. Avrupa birliği üyesi ülkelerinde ise Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi (EFSA) süreci takip ederek güncel raporlar hazırlamaktadır. Bu raporlar doğrultusunda yapılan risk değerlendirmeleri dikkate alınarak iç hukukta doğrudan düzenlemeler yapılmaktadır. Bu durum toplumun kararlara güven duymasını sağlamaktadır.[5]
Sonuç
Biyoteknolojik çalışmalarının son yıllardaki hızlı yükselişi ve genetiği değiştirilmiş ürünlerin toplumsal hayatta kullanımının giderek artması nedeniyle biyogüvenlik meselesi gittikçe önem kazanmaktadır. Bu alandaki faaliyetlerin kurumsal bir yapıya bürünmesi ve hukuksal bir zeminde yürütülmesi için uluslararası ve ulusal çerçevede önemli düzenlemeler yapılmıştır. Ülkemizde 18 Mart 2010 tarihinde kabul edilen 5977 sayılı Biyogüvenlik Kanunu, gerek uluslararası temel ilkelere uyum sağlama gerekse ulusal mevzuattaki boşluğun giderilmesi bakımından oldukça önemlidir. Ancak, doktrinde ve uygulamada sorun ve tartışmalara yol açan BiyoGK’daki, yasaklı faaliyetler, zarar olmasa dahi sorumlu tutulma hali, ispat yükü, müteselsil sorumluluk, mücbir sebep, tazminat ve zamana aşımı/hak düşürücü süre gibi konularda halen eksiklikler mevcuttur. Toplumsal sağlığın devamlılığının sağlanması ve biyoteknolojik üretim süreçlerinin sekteye uğramaması için, iç hukuk alanında gerekli düzenlemelerin ivedilikle yapılması gereklidir.
Av. Cemre Nur Aladağ
Kaynakça
- DOĞAN Beşir Fatih, IŞIKTAŞ Esra, 5977 Sayılı Biyogüvenlik Kanunu Kapsamında Temel Esaslar ve Hukuki Sorumluluk, TAÜHFD, 2023; 5(1).
- NOFOUZI Farzad, Genetiği Değiştirilmiş Organizma (GDO) Nedir ve Nasıl Yapılmaktadır?, Güncel Gastroenteroloji dergisi, 2013,17 (4).
- HASPOLAT Iraz, “Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar ve Biyogüvenlik”, Ankara Üniversitesi Veterinerlik Fakültesi Dergisi, 2012, 59(1).
- Härtel Ines, Handbook of Agri-Food Law in China, Germany, European Union, ed. Ines Härtel (Cham: Springer International Publishing, 2018).
- SARI Ömür Kadri, GDO ve Ürünlerine Dair Başvuruların İdari ve Yargısal Denetimi, ASBÜ Hukuk Fakültesi Dergisi, 2023,2.
[1] NOFOUZI Farzad, Genetiği Değiştirilmiş Organizma (GDO) Nedir ve Nasıl Yapılmaktadır?, Güncel Gastroenteroloji dergisi, 2013,17 (4); 264-270.
[2] Iraz Haspolat, “Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar ve Biyogüvenlik”, Ankara Üniversitesi Veterinerlik Fakültesi Dergisi, Yıl: Mart, 2012, Cilt: 59, Sayı: 1, 75 80, s. 78.
[3] Sarı Ömür Kadri, GDO ve Ürünlerine Dair Başvuruların İdari ve Yargısal Denetimi, ASBÜ Hukuk Fakültesi Dergisi, 2023,2:844-82.
[4] GDO ve ürünü başvurusunun kabulüne dair kararların 10 yıl sonra yargı kararıyla iptal edildiğine dair birçok yargı kararı örneği mevcuttur. Çevre, insan, hayvan ve bitki sağlığı üzerinde doğrudan etkisi olan söz konusu idari kararın 10 yıl boyunca uygulandıktan sonra iptal edilmesi (kanaatimizce) telafisi imkânsız zararlara sebebiyet vermektedir.
[5] Ines Härtel, Handbook of Agri-Food Law in China, Germany, European Union, ed. Ines Härtel (Cham: Springer International Publishing, 2018), 91.