TARIM HUKUKU’NUN TANIMI, AMACI, KAPSAMI BAKIMINDAN İNCELENMESİ İLE DİĞER HUKUK DALLARI VE ALT DİSİPLİNLERLE OLAN İLİŞKİLERİNİN

TARIM HUKUKU’NUN TANIMI, AMACI, KAPSAMI BAKIMINDAN İNCELENMESİ İLE DİĞER HUKUK DALLARI VE ALT DİSİPLİNLERLE OLAN İLİŞKİLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ

DERLEYEN: Av. Selen AYDALGA
02/05/2020

TARIM HUKUKU’NUN TANIMI, AMACI VE KAPSAMI:

İlk dönemlerde toprakla insan arasındaki ilişkileri inceleyen hukuk dalı olarak ortaya çıkan tarım
hukuku, tarımsal faaliyetlerde meydana gelen gelişmeler sonucunda toprak-insan ilişkileri dışında
devletle olan ilişkileri de içine alan kapsamlı bir hukuk dalı haline gelmiştir. Başlangıçta tarım
hukukunun konusunu, toprakla insan arasındaki ilişkiler oluştururken, devletin bu alana yönelik
müdahaleleri, insan-toprak-devlet arasında ortaya çıkan tarım kesimine yönelik her türlü ilişkinin
esas alınması zorunluluğunu doğurmuştur. Tarım hukukunun, tarım arazisini esas alan klâsik
anlayışı yerine, tarımsal işletmeyi esas alan modern anlayışı, ulusal tarım politikalarının
gerçekleştirilmesinde en önemli araç görevini üstlenmesine yol açmıştır. Bu görev ise, tarım
kesimine yönelik her türlü faaliyetin, genel hükümler dışında özel kanunlarla düzenlenmesi
zorunluluğunu doğurmuştur.

Tarım hukuku, durağan olarak ele alınan toprağın yanında; üretimin dinamik öğeleri olan emek ve
sermayeyi, tarımsal üretimden doğan hukuki ilişkileri, toprağı işlerken insanlar arasında doğan
hukuki işleri de ele almaktadır. Tarım Hukukunu, çiftçilerin işledikleri topraklarla olan nesnel
ilişkilerine, tarımsal uğraşan dolayı çiftçilerin kendi aralarında doğan ilişkilerine ve tarımın,
tarımsal işletme kavramı üzerinde artış göstermesi nedeni ile de işletmelerin hukuksal yapıları ve
sorunlarına çözüm üreten bir hukuk disiplini olarak tanımlanması mümkündür.
Tarım hukuku kavramı yıllarca Toprak Hukuku ile bir tanımlanmıştır. Tarımsal işletmenin kendine
özgü sorunları ve bunların özel kurllarla çözümlenmesi zorunluluğu, Toprak Hukukundan ayrı ve
bağımsız bir hukuk dalının ortaya çıkmasına yol açmıştır. Zaman içerisinde tarımsal üretimin ve
tarımsal işletmelerin özelliklerinden dolayı, tarım kesimindeki ilişkileri kendi sistemi içerisinde özel
kurallarla düzenleyen özerk bir hukuk dalının varlığını benimsemek gerekmiştir.
Bu nedenle, Tarımsal üretim ve tarımsal işletmelerin artması sonucunda uygulanacak stratejilerin ve
hukuki sorunların çözümlerinin yasalar ile ayrıca düzenlenmesi gerekmiştir Doğal kaynakların
sürdürülebilir kullanımının sağlanması, uzun vadeli ve sürdürülebilir tarım politikalarının
uygulanabilmesi, tarım sektörü ve kırsal kesimin geliştirilerek rekabetçi bir yapıya kavuşturulması
gibi temel politikaların ilkelerini belirleyen bir çerçeve “Tarım Kanunu” ihtiyacı doğmuştur.
Tüm bu ihtiyaçlar ve taahhütler dikkate alınarak, tarım sektörünün uzun vadeli politikalarla
geliştirilip sürdürülebilir bir yapıya kavuşturulması amacıyla hazırlanan 5488 sayılı Tarım Kanunu
2006 yılında kabul edilmiştir. Çerçeve kanun özelliği taşıyan Tarım Kanunu bugüne kadar hukuki
düzenlemeye konu olmadığı için sürekli belirsizlikler yaşanan tarım politikalarının amaçlarını,
ilkelerini ve önceliklerini açıkça belirlemiştir.

Tarım Kanunu, Tarımsal politikalar, Tarımsal araştırma, Çiftçi eğitimi, yayım ve danışmanlık
hizmetleri, Biyogüvenlik, Üretici örgütleri ve ürün konseyleri, Tarımsal destekleme, Çiftçi kayıt
sistemi (ÇKS)gibi konulara karşı eğilim göstermektedir. Kanun başta tarım politikalarını belli bir
çerçeveye oturtmayı amaçlamış, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren nasıl bir strateji ile tarım
politikalarının yürütüleceğini ortaya koymayı hedeflemiştir. Tarım ve tarımın başlıca unsurları olan
tarım emekçilerimizin karşılaştığı hukuki sorunların oluşmaması için tarım stratejileri belirlemeyi
amaçlayan 5488 sayılı Tarım Kanunu, aynı zamanda ortaya çıkmış ya da ortaya çıkması muhtemel
hukuki sorunların çözüme ulaşmasını başlıca hedefi olarak benimsemiştir
Nitekim, 5488 sayılı Tarım Kanunu’nun “Amaç” başlıklı 1. maddesi kanunun amacını; “Tarım
sektörünün ve kırsal alanın, kalkınma plân ve stratejileri doğrultusunda geliştirilmesi ve
desteklenmesi için gerekli politikaların tespit edilmesi ve düzenlemelerin yapılmasıdır.” şeklinde
belirtmiştir.

Aynı kanunun “Kapsam” başlıklı 2. maddesinde ise kanunun kapsamını; “Bu Kanun, tarım
politikalarının amaç, kapsam ve konularının belirlenmesi; tarımsal destekleme politikalarının amaç
ve ilkeleriyle temel destekleme programlarının tanımlanması; bu programların yürütülmesine
ilişkin piyasa düzenlemeleri, finansman ve idarî yapılanmanın tespit edilmesi; tarım sektöründe
uygulanacak öncelikli araştırma ve geliştirme programlarıyla ilgili kanunî ve idarî düzenlemelerin
yapılması ve tüm bunlarla ilgili uygulama usûl ve esaslarını kapsar.” şeklinde düzenlenmiştir.

TARIM HUKUKUNUN DİĞER HUKUK DALLARI VE ALT HUKUK DİSİPLİNLERİ İLE
İLİŞKİLERİ:

Tarım dünyasının ekonomik, sosyal, teknik ve hatta psikolojik özellikleri vardır. Hukuk,
toplumların ekonomik ve sosyal durumlarının yansıttığı ilişkilere göre şekillenmektedir. Dolayısıyla
tarımın etki ettiği alanlar ile hukuk bir araya gelmiş ve Tarım Hukuku kavramının diğer hukuk
dalları ile de bağlantılı olması sonucunu ortaya çıkarmıştır.
Yazımızın başında da ifade ettiğimiz gibi, Tarım Hukukunu sadece kırsal kesimde yaşayan ve
tarımla uğraşan kişilerin toprakla ve birbirleriyle olan ilişkilerini düzenleyen bir hukuk dalı olarak
görmek büyük bir yanılsama olacaktır. Tarım hukuku günümüz yaşam koşulları da dikkate
alındığında tarımsal işletmeler ve buna bağlı tedarik zincirini oluşturan birçok alanı kapsamına dahil
etmektedir.

Bu nedenle, tarım hukuku bağlantılı olduğu diğer hukuk dalları ile birlikte değerlendirildiği
takdirde, hem özel hem de kamu hukuku alanında yer aldığı, dolayısıyla çoğunluk görüşe göre
karma hukuk disiplini olarak tanımlandığı bilinmektedir.
Tarım hukuku, tarım ile bağlantılı insanla ve tarım işletmeleri arasında doğan hukuki sorunları
inceler. Tarım hukuku ekonomik verilerden ve ekonominin gereklerinden doğrudan etkilenen bir
müessesedir. Tarımdan doğan üretim canlıların yaşamını sürdürebilmesi için gerekli en temel
unsurları içermektedir. Bu nedenle ülke ve dünya ekonomilerinin başlıca gelir kaynağı olan tarımsal
işletmelerin sorunlarını ve tarımla bağlantılı insanların arasındaki ilişkileri inceleyen Tarım
Hukuku, Ticaret Hukuku, Borçlar Hukuku Medeni Kanun ile bağlantılı bir hukuk disiplini olarak
değerlendirilmektedir.

Tarım hukuku genel hukuk kurallarının uygulanması ile yetinmemiş, kendine özgü kurallarını
oluşturmuş ve bağımsız bir hukuk dalı olarak hukukumuzda yer edinmiştir. Ancak hala tarım
hukuku denilince, toprak hukukundaki mülkiyet hakları anlaşılmaktadır. Bunun başlıca nedeninin
Türkiye’de henüz Toprak Hukuku ile Tarım Hukukunun sınırlarının ve kapsamlarının kesin bir
biçimde ayırt edilememesinden ve bağımsız bir Tarım Hukukunun varlığının bilincine yeterince
varılamamasından kaynaklandığı düşünülmektedir. Tarım Hukuku’nun Toprak Hukuku ile farklı
kavramlar olması aralarında bağ olmadığı anlamına gelmemektedir. Toprak Hukuku ya da toprak
mülkiyeti sistemi ve toprak üzerindeki nesnel haklar, kuşkusuz Tarım Hukukunun temelini ve çok
önemli bir kısmını oluşturmaktadır. Sanayi ve ticaret kesimlerinin tersine, tarım geniş toprak
alanlarını gerektirmektedir. Tarımsal üretim toprak üzerinde yapılır. Toprak, tarımsal üretimin
kendisinden vazgeçemediği temel bir üretim aracıdır. Dolayısıyla Toprak Hukuku Ve Tarım
Hukuku birbiri ile sıkı sıkıya bağlı farklı iki hukuk disiplini olarak benimsenmektedir.

Tarım Hukuku kendi içerisinde de bazı hukuk disiplinlerine ayrılmaktadır. Kısaca bahsetmek
gerekirse;
5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanım Kanunu tarımsal toprak mülkiyetine ilişkin
genel esaslarda önemli yenilikler getirmiş ve Tarımsal Miras Hukuku kavramını ortaya
çıkarmıştır.

Tarım arazilerinin miras yoluyla parçalanarak, tek bir aileyi dahi geçindiremeyecek derecede
küçülmesi Türkiye tarımının uzun yıllardır devam eden sorunlarının başında gelmektedir. Türk
Medeni Kanununun mirasa ilişkin hükümleri, terekeye dâhil olan bütün malvarlığının mirasçılar
arasında eşit olarak paylaşılmasını öngörmektedir. Bu paylaşım sonrasında mirasçılar arasında
ortaya çıkan müşterek maliklerin taksimi her zaman isteyebilecekleri de ayrı bir sorundur. Tarım
arazilerinin miras yoluyla parçalanmasını önlemek amacıyla Medeni Kanunda getirilen
düzenlemeler, mirasçılardan birinin talepte bulunması halinde uygulanan hükümlerdir. Bu nedenle,
eğer mirasçılardan tarımsal işletmenin kendisine özgülenmesi konusunda bir talep gelmemişse, bu
hükümlerin uygulanma imkânı bulunmamaktadır. Aksi halde bölünmenin tarımsal faaliyetin
ekonomik olarak yapılabildiği en küçük alana sahip ve daha fazla küçülmemesi gereken yeter
büyüklükteki tarımsal arazi parsel büyüklüğü, bölgelerin sosyal, ekonomik, ekolojik ve teknik
özellikleri dikkate alınarak belirlenmesi gerektiği kabul edilmiştir.
Tarımsal iş hukuku, tarım kesiminde faaliyet gösteren sürekli, geçici ve mevsimlik tarım
işçilerinin çalışma hayatından kaynaklanan hukuki ilişkilerini ve bu işçilerin sosyal güvenliklerini
konu edinmektedir.

2004 yılında kabul edilen 5200 sayılı Tarımsal Üretici Birlikleri Kanunu, küçük ölçekli ve aile
işletmesi şeklinde faaliyet gösteren üreticilerin daha büyük ölçeklerde faaliyetlerini yürütmesi;
üretimden pazarlamaya kadar olan safhalarda verim, gelir ve maliyetler açısından avantajlı bir
konuma getirilmesi ile Devletin üretici kitleye yönelik politika ve uygulamaları daha kolay ve etkin
olarak yerine getirmesini amaçlamaktadır.

2004 yılında kabul edilen 5262 sayılı Organik Tarım Kanun ile, organik tarım kanunî bir
düzenlemeye kavuşturularak organik üretimin sınırları belirlenmiş, kontrol ve sertifikasyon
hizmetleri hukukî dayanağa kavuşturulmuş, bunların ihlali halinde cezai yaptırımlar öngörülerek
organik tarımın uluslararası standartlarda gerçekleştirilmesi için önemli bir adım atılmıştır.
2005 yılında kabul edilen 5363 sayılı Tarım Sigortaları Kanunu, öngörülen riskler nedeniyle
üreticilerin uğrayacağı zararların tazmin edilmesini sağlamak üzere, tarım sigortaları uygulamasına
ilişkin usul ve esasları belirlemektedir.

2004 yılında kabul edilen 5042 sayılı Yeni Bitki Çeşitlerine Ait Islahçı Haklarının
Korunmasına İlişkin Kanunu Fikrî ve sınaî mülkiyet sistemi çerçevesinde tarımsal ürün çeşitleri
üzerindeki hakların korunmasını hedeflemektedir. Amacı yurt içinde bitki ıslahçılarının çeşit
geliştirmesini özendirmek, yeni çeşitlere ait ıslahçı haklarının korunmasını sağlamak ve aynı
zamanda, karşılıklılık ilkesi uyarınca, ülkemiz ıslahçılarına koruma sağlayan diğer ülke
ıslahçılarının haklarını da koruma altına almaktır.

Tarım Hukuku’nun bağlantılı olduğu diğer hukuk dalları ve kendi içinde ayrıldığı hukuk
disiplinlerinin incelediği hukuki uyuşmazlıkları birkaç örnekle somutlaştırırsak, Kiracı, ortakçı ya
da tarım işçisi ile mülk sahibi arasında doğan ilişkiler, Tarım topraklarının tarımsal amaçlar dışında
kullanılması, Tarımsal İşletmelerin çeşitli tehlikelere karşı korunmaması, Tarımsal alanı etkileyen
çevre kirliliği, Toprak toplulaştırılması, taşınmaz mülkiyetin nasıl kazanılacağı, yitirileceği ve
taşınmaz mülkiyetiyle ilgili öteki kurallar, Tarımsal işletmeler için öngörülen miras sistemi gibi
sorunların Tarım Hukuku ilkelerinin Medeni Hukuk ve Borçlar Hukukundan alındığını, kendi
içerisinde Tarımda Çevre Hukuku, Tarımda Sular Hukuku, Mera Hukuku, Tarımda Miras Hukuku,
Toprak Hukuku, Tarımda Fikri Sinai Mülkiyet, Tarımsal İş Hukuku, Tarım Sigortaları Hukuku gibi
alt disiplinlere ayrıldığını belirtebiliriz.

SONUÇ:

Tarımsal üretimin ve tarımsal işletmenin özelliklerinden dolayı tarım kesimindeki ilişkilerin kendi
sistemi içinde özel kurallarla düzenlenmesi için özerk bir hukuk dalına gereksinim ortaya çıkmıştır.
Tüm bu ihtiyaçlar ve taahhütler dikkate alınarak, tarım sektörünün uzun vadeli politikalarla
geliştirilip sürdürülebilir bir yapıya kavuşturulması amacıyla hazırlanan 5488 sayılı Tarım
Kanunu’nun 2006 yılında kabul edilmesi ile tarımsal politikalar, tarımsal araştırma, çiftçi eğitimi,
yayım ve danışmanlık hizmetleri, biyo-güvenlik, üretici örgütleri ve ürün konseyleri, tarımsal
destekleme, çiftçi kayıt sistemi gibi hususlar yasal düzenleme ile koruma altına alınmıştır. Tarım
hukuku ise bu yasal düzenlemeler çerçevesinde çiftçilerin işledikleri topraklarla olan nesnel
ilişkilerine, tarımsal uğraşan dolayı çiftçilerin kendi aralarında doğan ilişkilerine ve tarımın,
tarımsal işletme kavramı üzerinde artış göstermesi nedeni ile de işletmelerin hukuksal yapıları ve
sorunlarına çözüm üreten bir hukuk disiplini olarak yer almaktadır. Tarım Hukuku insan ile toprak
arasındaki nesnel ilişkiler ve toprağı işleyen insanlar arasındaki hukuki ilişkilerin incelerken, diğer
hukuk dalları ve alt disiplin dalları ile sürekli bir etkileşim içerisindedir. Yazımızda da somut olarak
yer verdiğimiz birtakım örnekler de değerlendirildiğinde görülmektedir ki, temel ilkelerini Mednei
Kanun ve Borçlar Kanunu’ndan alan Tarım Hukuku, kendi içerisinde ayrıldığı Tarımda Çevre
Hukuku, Tarımda Sular Hukuku, Mera Hukuku, Tarımda Miras Hukuku, Toprak Hukuku, Tarımda
Fikri Sinai Mülkiyet, Tarımsal İş Hukuku, Tarım Sigortaları Hukuku gibi alt disiplin dalları ile
birlikte sorunlara çözüm üretmektedir.
Her ne kadar küresel bir salgın olan covid-19 nedeni ile tarım sektörü de pandemiden olumsuz
etkilenmiş olsa da genel anlamda Tarım Hukuku ve alt dalları, çiftçilerin işledikleri topraklarla olan
nesnel ilişkilerinden, tarıma gönül vermiş tarım emekçilerinin birbirleri ile olan ilişkilerinden ve
tarımsal işletmelerden doğan sorunların çözüme kavuşması ve tarımsal üretime dayalı
ekonomimizin güçlendirilmesine katkı sağlamayı hedeflemektedir.

KAYNAKÇA:
1-Suat AKSOY, Tarım Hukuku, Ankara: A.Ü. Ziraat Fakültesi Yayınları
2-https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2006/04/20060425-1.htm
3-https://www.tarimorman.gov.tr/SGB/Belgeler/yayinlar/turkiyede_tarim.pdf
4-https://dspace.ankara.edu.tr/xmlui/bitstream/handle/20.500.12575/42640/16604.pdf?sequence=1

Bu gönderiyi paylaş